Yarıda kalmış bir kitap, ihmal edilmiş bir blog; evet, girizgâhta günah çıkaran var! 
Bütün gün ekran karşısında parmaklarımı klavyeden ayıramazken, kendim için bırakın yazmayı, iki tweet bile atamaz oldum. Ama bu yazının konusu bu değil.

Hıfzı Topuz, Şafak Pavey, Aydın Boysan vs.
Bana ya da bloguma aşina olanlar bu isimlerin ne anlama geldiğini bilir. 

Biri için bir günde 15 saat yol çektiğimi bilirim, diğeri için bütün gün sağa sola koşturduğumu. Ama bu defa kendimi bile şaşırttım!

Ali İhsan Varol
TV'de izlediğim tek program olan Kelime Oyunu'nun sunucusu; ekranda karşılaşmaya çok alışkın olmadığımız türde; naif, zarif ve bilgili adam. 
O kadar uzun zamandır izliyorum ki onu ve bu sıcak yarışmayı; aklımda yarışma fikri yokken, sırf tanışabilmek ve o atmosferi solumak için bir gece birkaç kadehten cesaret alıp yarışmaya başvurdum. 

Sonra ne mi oldu?
Tabii ki birinciliği almama rağmen Silkelenasyon :)





Sıra İhsan Varol'un kelimelerinde...


Hayatımın en güzel ve keyifli günlerinden biriydi. Elimde olsa yeniden katılmak isterim. Kelime Oyunu ekibi de, diğer yarışmacılar da tekrar görmek isteyeceğim kişiler.
Doğukan, Behal, İhsan Bey, Cengiz Abi ve Çınar


Ali İhsan Varol'a gelince, ekranda göründüğünden de fazlası. İnsanın "abim, babam, komşum, patronum, bakkal amcam olur musun?" diye sorası geliyor. Onun için en kısa zamanda ayrı bir başlık açmak aklımda. Ama bunca yıllık hayranlığın üstüne daha geniş bir zamanı bekliyorum. Zira, Gezi'de en ön saflarda yüzü gözü Talcid içinde gördüğümden beri ona özel kelimeler bulmaya çalışıyorum...


Kelime Oyunu yeni kanalı, saçma saati, değişen formatı, naif çizgisine para ödülü karıştırması ve kırmızıyı özleten mavi dekoruna rağmen hâlâ sevdiğim tek program. Ve ben onun bir parçası olabildiğim için çok mutluyum.

Son olarak, acaba sıra Lion Whisperer'a ne zaman gelecek? -yazar burada işaret parmağı üst dudağının üzerinde düşünüyor-