Bazı sabahlar yüzümde bir tebessümle uyanıyor,
  rüyamda benimle olan o adamın mutluluğu ile güne başlıyorum.


Bazı şeylerin sadece söylenmesi dile kolay gelir ya,
 işte, bu da öyle bir şey. Söylenmesi kolay, yaşanması değil. 
Tıpkı yıllardır ayrıldığım adama tükenmek bilmeyen bir özlem duyduğum gerçeği gibi.

Biz, iki eski sevgili...
Genç yaşımızda yan yana gelip, 
en masum şekilde geçirdik bir bedenin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki günlerimizi.
Şimdi ise o,
 benim uzaktan uzağa, ara sıra sohbet ettiğim ve çok sevdiğim bir arkadaşım.


Arkadaşım...

Dün gece yine onu rüyamda gördüm. 
Birbirimize sarılıp, televizyon karşısında sımsıcak uzanmıştık. 
Ekranda bir film. 
Hangi film bilmiyorum, ki zaten umurumda da değil.
Tek unutamadığım kokusu... 
Rüyada saçlarıma sinen kokusu.
Bu mümkün mü? 
Rüyada koku sinmesi değil, 
bir insanın kokusunun yıllar boyu unutulmaması mümkün mü?

Uyandım.
Öyle alışkınım ki sabah uyandığımda "rüyaymış" demeye.
Öyle kabullendim ki onunla sadece rüyalarda bir araya gelmeye.
Ve
öyle seviniyorum ki rüyalarımda beni sevmesine, özlemesine.

Platonik
ama
özel.

Yeniden kokusunun üstüme sinmesi çok güzel!