Sayfalar



Küçücük.
Birbirinden dağınık milyarlarca tane. Birkaçı burnumun üstüne konuşlanıp kendini bırakırken indiği yerde, bir diğer grup saçlarımın arasında yok oluyor. Dokunmak istiyorum. Bakmak istiyorum gerçekten hepsi de altı köşeli kristaller mi diye... Sonra banane bilim yanından diyerek avuçlarımı onlara doğru açıyorum. Parmaklarım yakalamak istiyor taneleri. Yakından. Daha yakından tanımak istiyorum saniyesinde yok olacaklarını bile bile. -Ama alışılmış ironi ile, elimde eldivenlerle.- İşte o an babam fısıldıyor kulağıma "Koruma iç güdüsü..." Susturuyorum tabii. -Evvelde de çoğu kez yaptığım gibi.-
Çocukluk oyunumu hatırlayıp, ağzım açık göğe bakarken kar tenelerinin dilimde, dudaklarımda eriyişini hissediyorum. Eldivenle parmaklarımdan esirgediğim kar naifliğini daha gerçek yaşıyor böylece ruhum.
Seviyorum.
Küçücük, birbirinden dağınık milyarlarca pamuk tanesinin masum uçuşmalarını izlemeyi seviyorum...

Derken üşüyorum.
Tabii bir de düşüyorum.
Aşağı inmeyi bırakan her bir kar tanesiyle daha da çok soğuyor hava.
Çok soğuk. Nasıl bu kadar soğur diyorum.
"Erimek için ısını emiyor." diyor yerdeki karlar için dış ses bana.
Aklıma yatıyor. Elbette diyorum. Isımı emiyor. Dokunamadığım ve yerde pamuk dokusunu yitiren tüm kar tanelerinin bana karşı buz kestiği geçiyor aklımdan. İntikam yemini edip ısımı emmeye başlamışlar. Evet diye tekrarlıyorum içimden, erimek için ısımı emiyorlar.

Üşüdüğüm süre boyunca, bir yandan da kayıp düşmemek için kendimi kollarken anti bilimim yuları elinde tutmaya devam ediyor: belli, onlar da kalmak istemiyor ki ısımı emiyorlar. Eriyip gitmek istiyorlar. Yeter çocuklar çok tepişti üstlerinde. Hele o ellerinde billur sofra tuzu ile kar tuzlayan veletler... Ah! Hep sizin yüzünüzden!

Bir yerde geçiyor tabii.
Mantık ısıyı görünce amma saçmaladın normale dön diyor.
Seviyorum oysa saçmalamayı. Tabii dozu kar tanesi naifliğinde olunca. Buz kesmeden. Kararında.
Zira aklı başında kalabilmek lazım. Malum kar taneleri naif, insanlar buz. Sadece üşüdüğümüzde birbirimize sarılıyoruz...




2 yorum:

  1. Adsız14:04

    taaaa 1978 e döndürdün beni, damlardan sarkan buz parçalarını yediğim için babam kulağımı fena çekmişti. sık sık böyle saçmala sen bence

    YanıtlaSil
  2. Sadece üşüdüğümüzde ısınıyoruz..

    YanıtlaSil

Sen de kelimelerini benimle paylaşabilirsin.

Blogger tarafından desteklenmektedir.