Tavan altından bir şey almak gerektiğinde, televizyonlu odanın küçük ve kapalı balkonunda duran merdiveni kullanırdık. O merdivene tırmanıp ne var ne yok diye bakmayı ne de severdim çocuk dünyamda. İlk bir sefer neyse de, her defasında aynı şeylere, aynı heyecanı duyabilirdim sırf araya biraz zaman giriyor, göreceklerim özlenmiş oluyor diye. Oysa, hiçbiri sürpriz değildi. L'nin başı kıyafetlerin olduğu hurç ve valizlerle, köşesiyse ayakkabılar, elektronik aletler, kablolar ve çivilerle doluydu.
-Tavana kaldırılacaklar...
Böyle bir söylem dolanırdı mevsim geçişlerinde. Yukarıdan inen hurç, aşağıda, koridora yığılan kıyafetlerle doldurulurdu. Sonra evin kuvvetlisi yükler omzuna, küçük balkondan aldığı merdivenle tavan altına çıkarırdı. Kenarlarına da poşetlere, çantalara doldurulmuş kıyafetler sıkıştırılırdı -milim boş alan kalmamalıymışcasına-. Yine bu hurç günlerinden bir gün; dedemin merdivenle indirdiği; aynı gün yeniden çıkardığı hurç gelir aklıma. Bir de sonraki günlerde şişen omzu. Hurç yüzünden incindiğini sandığım sırtı. Günlerce yattığı salondaki çekyatı...
Sevmedim o günlerde tavan altını. Giymek istemedim ısınan havalarda bahar kıyafetlerimi. Hep gözümün önüne geldi merdivenle tırmandığı tavan altı. Keşke dedim. Keşke o çıkarmasaydı... Çünkü zordu. Hep zordur zaten ama o dönem çok daha zordu. Bir hurç, onun ölümüne neden oldu. Animasyon gifleri gibi tekrarlanıyor gözümde. Sırtı dönük, sağ omzuna almış bir hurç, çıkıyor küçük balkondan getirdiği merdivenle tavan altına. Ardından omzundaki şişlik. Salondaki çekyat. Derken yine sırtı dönük, sağ omzuna almış bir hurç, çıkıyor... Oynayıp duruyor aynı görüntü. Daha da bileniyorum hurca. Oysa çok sürmemişti. Öğrenmiştim sırtındaki şişliğin gerçek nedenini; bedenine yayılan prostat kanserini. Aylarca gizlediği, dinç duruşunun altında kalan buz dağı dibini. Ama yine de hurç geliyor gözümün önüne. Keşke diyorum. Keşke o çıkarmasaydı...
Aradan geçen onca yılın sonunda, ilk defa, bugün dökülüyor bu kelimeler. Hurç neden oluyor yine buna. Durduk yere akla gelen hurç, ailemi kaybetme korkusu uyandırıyor içimde. Yine aynı animasyon gif oynuyor gözümün önünde. Hem hüznü hissediyorum hem de huzuru. Evet, yazarken ben de kendime tekrar ediyorum şimdi. İlginç ama "huzuru". Dedemi düşünüyorum o merdiveni çıkarken. Keşke diyorum. Keşke hurç incitmiş olsaydı onu sadece. Sonra umarım diyorum. Umarım hurç incitir ailemi sadece.
Şimdilerde ne o ev var, ne de tavan altı. Nereden geldi aklıma onu bile bilmiyorum. Ama ben bugün hurç ve bilincimin altına kapattıklarımı azat ediyorum. Korkularımı yükledim hurç içine, bu defa kendi ellerimle çıkarıyorum tavan altına küçük balkondan getirdiğim merdivenle. L'nin başında kalan, kıyafetlerin olduğu yere. Birlikte olduğumuz zamanlara olan özlemle ailemi masum hurçta saklıyorum. Galiba huzur da buradan geliyor bu gece.
yıllar öncesine gittim sayende. büyük babam, ananem, bahçemiz ve orada ağaçlara tırmanan dut manyağı ben. şimdi ne bahçe kaldı ne de dut, kayısıyı bile manavdan alır olduk.
YanıtlaSilgeriye bir tek hurç kaldı, o da dekoratif yüklükte sıra sıra üst üste.
Yazıp yazmama konusunda arada kaldığım, bu yazının devamı niteliğinde bir de "Dut" var. Sen şimdi bu yorumunu paylaştığında bu bir işaret dedim içimden. Değişik bir tesadüf oldu, teşekkürler Toprak.
SilÇekirge etimoloji konusunda seninle aynı düşünüyoruz, yaz bence ben çok keyif alarak okudum yazını. Çok zamandır kullanıldığını duymamıştım en son kayınvalidemden işittim. Hurç Arapça aslında heybe anlamına gelir fakat içine battaniye kıyafet konulan büyük depolama bezi anlamında kullanılır genellikle :)
YanıtlaSil:) Teşekkürler. Anlamına ben de bakmıştım yazmadan önce, ilginç hakikaten dilimizde aldığı kullanım. Sevgiler
SilBir de sandıklar ve sandık içine atılan naftalinler vardı.Severdim o keskin naftalin kokusunu :)
YanıtlaSil