Sayfalar

Bu fotoğrafa bu defa "bilinç seviyeleri ve buzdağı benzetmesinden" ötürü değil, terör konusunun sembolü olarak yer veriyorum.

İnsan mental olarak çok derin, yer yer güçlü yer yer değil.
 Bazen öyle üzücü ya da tedirgin edici olaylarla karşılaşırız ki, çaresizliğimiz sonucu biz daha kendimizce bir çözüm bulmadan savunma mekanizmalarımız devreye girer. 

Terör ve Şehit

Bastırma: 
Ülkece yıllardır travma halindeyiz. Terör ve savaşında verilen şehitlerin üzüntüsü hayatımızda rutin bir hâl aldı. Eskisi kadar şaşırmıyor, paniklemiyoruz. Bunun yanında aynı derecede üzülüyoruz çünkü insan olmanın önlenemez bir neticesi bu duygu. Ama hiçbirimiz terörle tanışmamış ya da bizim kadar "haşır neşir" olmamış ülkelerin milletleri kadar sağlıklı bireyler değiliz artık. Şehit haberini aldığımız an içerisinde tüm duyguları yaşıyor ve ardından rafa kaldırıyoruz. Ta ki bir daha şehit haberi alana kadar isyanımızı da yasımızı da farkında olmadan bastırıyoruz.

Reddetme:
Artısıyla-eksisiyle 1974 yılından günümüze dek PKK örgütünün bizimle tanıştırdığı terörden ötürü çatışma riski yüksek sınırlara düşme ihtimali, asker adayları ve yakınları için potansiyel bir korku durumunda. Aslında düşündüğümüz zaman terörün sadece asker, sınır, karakol ve belirli bölgeler haricinde de "ulusal" bir risk olduğu kanısına varabiliriz, ki işin aslı zaten budur. Ancak, bazen bilincinde olduğumuz şeyleri beynimiz reddeder. Bu reddetme sayesinde yaşamımızı "huzurla" idame ettirebiliriz. Oysa ki işin gerçeği: terör seni, beni, onu bu yazıyı okurken, holding kapısından girerken, plajda güneşlenirken vb. her yerde yakalayabilir. Ama savunma mekanizmamız sayesinde biz bu gerçeği ulusça inkar edebiliyoruz.

Yöneltme:
Neredeyse her gün, gözümüzü açıp da bir haber kaynağına baktığımızda şehit haberi görüyoruz. Bazen bir de değil - 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12+...
Hâl böyle olunca hepimiz nefret doluyor, kilometrelerce ötede ağlayan anne-babanın acısını içimizde hissediyoruz. İlk üzüntüyü atlattıktan sonra ise aklımıza gelen kim varsa ona çatıyoruz: Hükümet; TSK; Doğu'ya yatırım yapmayanlar; bedelli askerliği savunanlar vb. Ben buna insanın "işlevsiz duyarlılığı" diyorum. Oysa burada yaptığımız şey, kendi boyumuzu aştığını düşündüğümüz bir meselede "büyüklere" - başkalarına gerginliğimizi yöneltmek. Neredeyse 40 senedir  milletimizin en büyük dertlerinden biri olan teröre karşı "vatandaş" olarak hiçbir şey yapılmadığı-hatta bilgisizlik - farkındasızlık ardına saklanarak sessiz kalındığı gerçeğini örtbas ederek, aslında bilincimizin derinliklerinde kendimizde kızdığımız şeyleri "bize öyle daha kolay geldiği için" başkalarına yöneltiyoruz. Oysaki soru hazır: sebep gördüğünü kim seçti?

Olayları entelektüelleştirme:
Bu savunma mekanizması çoğunlukla ulusa değil de, doğrudan şehit acısına şahit olan insanlara has diye düşünebiliriz. Oğlunu teröre kurban vermiş bir anne-baba yas tutacağı günlerini cenaze töreni ayrıntıları, devlete-askeriyeye sitem-misafirperverlik ya da hepimizin aşina olduğu "Vatan  sağolsun" ruh haliyle geçirebiliyor.

Yansıtma:
Reddetme ile yakın ilişkide olduğunu düşündüğüm bu savunma mekanizmasında da, biz vatandaşlar olarak sürekli karşımızdakini suçluyoruz. En güncel örneği ile: şehit haberleri ile birlikte sosyal medyada yeri göğü inletiyor-daha sonra da sanal yollarla verilen bu tepkilerin-üzüntülerin gerçekçi ve işlevli olmadığı konusunda birbirimize saldırıyoruz. Burada da içten içe daha fazla bir şey yapamamış olmanın verdiği yetersizlik hissini taşıyor ve kendimizde gördüğümüz kusuru karşımızdakine yansıtıyoruz.

Mantık çıkarımları:
Yıllardan bu yana terörün nedenleri üzerine a'dan z'ye herkes bir fikir yürütür. Kimisi dışlandığı varsayılan toprakları; kimisi alt kimlik adı konulan halkları; kimisi ekonomiyi; kimisi askeriyeyi vs derken, öyle az sayıda bir kitle vardır ki, onlar o en önemli soruyor sorar: " koskoca Türkiye Cumhuriyeti, gücü ve elindeki imkânlarla nasıl olur da terör batağına çekilir. " Bu soruyu sormayı es geçenler ise hâlâ karşımızdakini 3-5 çapulcu-dağa çıkmış adam ve nedenini de yaşam koşulları yetersiz olan (kılınan) doğu bölgesi sanır.

Geri çekilme: 
Özellikle de konu terör ve şehit ise, dışarıdan bakıldığında insani kusur olarak algılanacak, oysa insani bir savunma mekanizması olan durumdur geri çekilme. Şehit haberi duymaktan ve bunlara üzülmekten yılmış, ruhen yorgun düşmüş bir kişi, farkında olmadan ya da bilinçlice bu haberlerden, gündemden uzak durur. Televizyonda denk gelirse kanal, gazetede görürse sayfa değiştirir.

Süblimasyon:
Belki de terörün tetiklediği ve bize en çok zarar veren olguların nedeni olan mekanizma. Bu üzücü haberler bir yerden sonra herkes için sabır taşırıcı ve kışkırtıcı bir hâl alıyor ve kimi insanlar da bu yüksek voltaja kapılıyor. Normal şartlar altında tüm toplum için kabul görülemez olan şiddet içerikli eylemler, saldırılar-şehit haberlerinin ardından- "kişilere göre sorumlu olan kitlelere" yapıldığında masum görülebiliyor. Kürt vatandaşlara yapılan saldırılar; BDP binasının içinde insanlar varken yakılmaya çalışılması vb.

...

Daha birçok savunma mekanizması hakim olabilirdi bu konuya ama ben naçizane, içimden geldiği şekilde uyarlamaya çalıştım kelimelerimi. Kendi adıma ne zaman bu üzücü haberleri alsam elim ayağım titriyor. Ardından yorumları, sosyal medyayı takip ediyorum ve kan beynime sıçrıyor. Defalarca yazdım daha önceleri bu konu hakkında. Kızdım, üzüldüm, saldırdım. Ama bu defa farklı olsun istedim. Çünkü bu defa ben dahil hepimizin masum olduğuna inanmak istedim.

İnsan psikolojisi ve bu konuyu hatalı-hatasız yan yana getirdiğimden ötürü Freud'un kemiklerini sızlatmamış olma umudum ve sonsuz saygılarımla...

Sabır ve akıl bizimle olsun.

10 yorum:

  1. ülkemizde zaten hep iki taraf vardır birbirine düşman olan,o haklı bu haksız sonundada ölen insanlar.ama şehitlerimiz için durum çok farklı çok hassas bir konu,çok üzüldüğümüz bir konu.gercektende pkknın köklerinin kurumasını istiyoruz, şehit haberleri duymak istemiyoruz,ileride birgün evlendiğimde oğlumu askere gönderirken acaba şehit olur mu diye düşünmek istemiyorum ben! bu provakatörlere ve bu pkk itleri şerefsizlere ne söyleyebiliriz bela okumaktan baska,neden değişmiyor? bu ülkeye huzur ve mutluluk gelmiyor?gecen gün nefes filmi oynuyordu bir kanalda ikinci izleyisimdi ve yine ağladım..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biricit,
      Herkes seninle benzer düşüncelerde,
      dilerim ki bir gün bunlar geride bırakılır.
      Nefes filmine gelince,
      ben onu asla 2. kez izleyemem.

      Sil
  2. Farklı düşünmüyorum.
    Kanayan bu yarayı detaylarıyla irdeleyiş biçimin son derece etkileyici. Üzerine ne söylenebilir ki?
    Ellerine sağlık nini.

    YanıtlaSil
  3. konuyu işleyiş biçimin çok güzel. Başka bir konuyu bu şekilde ele almak geçmişti ıçimden bi kaç ay önce. Ama fırsat olmadı. Aslında konunun özüne dair bir yorum yapmalıyım. Şekile takılmamalıym ama takıldım.

    "Vatan sağolsun" demek entellektüelleştirmeden çok sembolleştirme belki çok az mantığa bürünme olur gibi geliyor. Entelektüelleştirme , bir kavramı değersizleşti rme gayreti daha çok. Sevgilisi olmayan birinin saatlerce sevgililer gününden bahsedip onun ne kadar gereksiz olduğunu anlatmasi mesela.

    Neyse benim ki çok önemsiz bir açıklama. Bana bakma sen. Çok güzel bir yazi olmuş. Değer vermişsin bu konuya ve yazıya. Bloga ve arkadaşlarına değer vermişsin. Çaban ve özenin bana bunu düşündürdü. Ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısaca Fd,
      Öncelikle teşekkür ederim ve bu denli her şeye hakim olduğun için sana hayranlıklarımı iletirim.

      "Vatan sağolsun"u yazarken ince bir ipte yürüdüğümün bilincindeydim. İnanır mısın neredeyse bir 5 dakika sadece o iki kelimeye odaklandım. "Vatan sağolsun"
      Sen de doğru düşünüyorsun, mantığa bürünme konusunda değil belki ama aşina olunan entelektüelleştirme konusunda.
      Dikkatin için teşekkür ederim. Ben bu iki kelimeyi oraya koyarken aklımdan geçen dürüstçe şuydu: anne-baba-evlat-eş olsam ve bir şehit versem, nasıl olur da ağzımdan bu iki kelime çıkar. En azından, nasıl olur da daha cenaze döneminde böyle bir demeç verebilir ya da böyle düşünebilirim. Bence bunun tek açıklaması var, o da kişinin kendini teselli etmesi. Sevgili örneğinin arka kapısı gibi,kötü bir olayda iyi bir şey gördüğünü sanmak ve bunu dile getirmek-odaklanmak gibi.

      Sil
  4. eline saglik nini`m bu konuda soylenecek cok soz var ama benim yuregim ve sinir sistemim dayanmiyor onlari soylemeye...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Prenses,
      haklı olarak,
      herkes için can sıkıcı, zor.

      Sil
  5. Selam Nini,

    Ben de aslında s/avunma mekanizmaları şeklinde bir post hazırlayacaktım fakat gündem üzerine olmayacaktı,temel olarak kullanılan halleri vs.

    Neyse,bu durumla ilgili olarak da şu cümle geldi aklıma. Bir gün "siyaset doktorları"nın çıkıp : Terörünüzle savaşmayın, onunla barışın ve yaşamayı öğrenin. Yerseniz !

    Fiziki-manen şehit ettirdiğimiz(!) nice şey var ve daha acı olan ise tüm bunların gayet iyi biliniyor olması. Uzun uzadıya yazmak isterim ama birbirimizi acıya ve öfkeye gark etmekten öte getirisi olmaz. Acı da olsa, olanı hepimiz iyi biliyoruz.

    Kal sağlıcakla

    Aylak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aylak,

      Selam.

      "s/avunma" çok iyi!

      çok haklısın. varsayımının da gerçekleşmesi an meselesi...

      Sevgiler

      Sil

Sen de kelimelerini benimle paylaşabilirsin.

Blogger tarafından desteklenmektedir.