Her zaman dile getirdiğim bir şey vardır: doğumuna sebebiyet vermek bir çocuğu senin "malın" yapmaz. Annesi de olsan, babası da olsan önemli değil. Bakamadığın ya da çocuğun için tehlike oluşturduğun anda ne aranızdaki genetik bağ ne de velayet denilen şey önemli gelir.

Gönül isterdi ki bu düşüncemi devlet; hak-hukuk kuklacısı adalet ve herkes benimsesin, fakat ne mümkün?  Hiçbir yasanın yeterli ve akılane olamadığı; düzgün olan yasaların da sağlıklı bir şekilde yorumunun yapılamadığı ülkemizde bu oldukça ütopik kaçacak bir istek. Bunu biliyorum. Biliyorum ama kendimi sitem etmekten alıkoyamıyorum.

çocuk ihmal ve istismarı
Küçücük bir kız çocuğu, bundan 1 sene önce annesini kanserden kaybediyor.
Tam 1 sene boyunca kemoterapi seansı sonralarında annesinin çöküşüne, eriyişine şahit oluyor küçücük aklı ve kalbiyle.
1 sene boyunca annesinin tedavisi için geldikleri başka bir şehirde, teyzesinin evinde, babası ve kendisinden sadece birkaç yaş büyük olan abisinden uzak yaşıyor.
Annesinin vefatından sonraki 1 sene boyunca da teyzesi ve teyzesinin ailesini benimseyerek onların bir parçası oluyor. Yeri geliyor geceleri ağlama krizine giriyor, yeri geliyor annesini sayıklıyor ama alışıyor.

Totalde arkada bırakılan 2 yıl boyunca bu küçük kız teyzesi ile yaşamış oluyor. Hem küçük ve bakıma muhtaç olması hem de bir aile ortamında annesinin yokluğuna ayak uydurabilmesi onu teyzesinin ailesine bağlıyor.
(Buraya kadar kaç defa "teyze" dediğimi fark ettiniz mi? Bir de "baba"ya bakalım...)
"Baba" ise tüm bu süre zarfında kızına yeterli ilgiyi göstermiyor. Hatta çoğu zaman görmemesi bir yana, telefonla bile konuşmuyor. İşin bir diğer çirkin yanı: uzakta olan kızına ilgi göstermediği gibi yanı başında olan oğluna da alakalı davranmıyor. Küçük kız hiç olmazsa bir aile sıcaklığında büyürken, şanssız abisi tamamen yalnızlığa bürünüyor.

Gün geliyor ve "baba" elini kolunu sallayarak, kimseye haber vermeden kreşten kızını alıyor. Neden ve nasıl mı? Çünkü kızını özlemiş(!) ve babası olduğu için kimseye hesap vermeden onu istediği zaman istediği yere götürme hakkına sahip. Doğumuna sebep olduğu  ya da ona çok iyi baktığı için değil. "Yasal olarak" hakkı olduğu için. Artık kızını vermek istemiyor. Kızını bir anda, alıştığı ortamdan kaçırırcasına koparmasından da anlaşılacağı üzere; çalışırken çocuklara kimin bakacağı ya da psikolojilerinin ne olacağının da onun gözünde önemi yok.
...
Küçücük bir kıza babası tarafından ağlamaması ve sakin durması için sakinleştirici şurup içiriliyor.
Bu küçük kız babasıyla gitmek istemediği için ağlamaktan harap oluyor.
Adamın akıl sağlığı ve çocuğuna göstereceği hassasiyet kuşku doğuruyor
AMA
polislerin yapabileceği hiçbir şey yok, çünkü annenin ölümünde velayet doğrudan babaya kalıyor!

İşte benim mide bulantım da burada devreye giriyor. Bakın size yine ve yeni bir çocuk ihmali örneği! Hatta sadece ihmal  değil, fazlasıyla istismar da söz konusu!

Bu çocuklar aile ortamından uzak büyüyecekler.
Bu çocuklar yıllar boyu birbirlerinden ayrı bırakıldılar ve şimdi daha da kopuk bir ortamda bir araya geliyorlar.
Bu çocuklar daha hayatlarının başında annelerini kaybettiler.
Bu çocuklar her türlü kavga, gürültü ve ayrılığa şahit oldular.
Bu çocuklar aslında onları "belki çok seven" ama nasıl sevmesi ve bakması gerektiğini bilmeyen (patolojik olarak bir sıkıntısı var mı yok mu bilinmiyor, karşı bir dava açılana dek yasa sorgulamıyor), onlara sürekli zarar veren bir babanın velayetindeler.
...
Dün, bugün ve gelecek psikolojileri için empati kurmaya cesareti olan?
...
Sizce de adaletin bu konuya bir el atıp, yasanın ezberinden sıyrılıp doğru yaşamlara kavuşma konusunda bu çocuklara destek olması gerekmiyor mu?
Hiç olmazsa bir pedagog! Sadece 1 pedagog bu talihsiz hikayeye konuk oyuncu olamaz mı?

*TMK'na göre Velayet
**Çocuk İhmal ve istismarı