Aydın Boysan & Nini

Nasıl da tatlı bir insan!
Kendi kanımdan olsa daha fazla sevemezdim, o derece vurgunum üstadımıza!
Büyük, küçük demeden herkesin karşısında saygıdan önünü ilikleyen bir insana vurgun olmamak zaten neyime! Hele ki bu devirde.

Kitapları, kitaplarında yer verdiği anıları...
Ne de güzel anlatıyor bir bir her şeyi. Okurken kendimi onun doğduğu yıllardan, bugüne kadar seyahat halinde buluyorum. Anıları anılarım, annesi annem, oynadığı oyunlar oyunum, yediği dayak dayağım oluyor... (Tabii ki Abanoz anılarına sadece seyirci kalıyorum :))
Anı demekle geçmemek lazım, her biri tarih dersi kıvamında okuruna bir şeyler öğretiyor, veriyor. Hele ki günümüzün gençlerinden biri olarak ben o zamanları hayretle okuyorum. Bir de hayata bakış açısı ve görüşleri; başarıları ve sitemleri... Herkesin, özellikle de genç neslin tanıması gereken biri.

Ve,
Rakı.

Aydın Boysan deyip de onun sohbetinden, rakı tutkusundan bahsetmemek olur mu hiç?
En büyük hayallerimden birisidir sofrasında oturup saatlerce onu dinlemek; rakılarımızı tokuşturmak ve beraber şarkı söylemek. Bir de sımsıkı sarılmak ve o tonton yanaklarından öpmek. -Ah Suzan Hanım, Aydın Boysan'ın sevgili eşi-, bir gün kapınıza gelsem evlatlık alıp da kızım diye sever misiniz beni?-

Geçen hafta sonu üstadımızla güzel bir gün geçirdim,
Ataşehir Belediyesi 1. Kitap Günleri kapsamında söyleşi ve imza için 25 Mayıs günü gelecek olan Boysan'ı elimde kitapları ve imzalatmak için çıkarttığım Superman fotoğraflarıyla heyecanla bekledim. O zaman zarfı içerisinde kendisine dair birçok kişiyle sohbet edip, hayranlığımı pekiştirdim. Tam da heyecanla gelsin diye beklediğim anda rahatsızlandığı haberini aldık. Gelmemesi mühim değildi elbet, ancak sağlığı konusunda endişelendiğimiz sırada hop oturup hop kalktım. Sonrasında iyi olduğuna dair haberini alınca da derin bir oh çektim.
Tabii gelmemesi beni yıldırmadı, bir umut onu nasıl görebileceğimin peşine düştüğümde, ki çok güzel imkânlar elde ettim o sırada ama bunlar "sır"- ertesi gün bir terslik olmazsa geleceğini, söyleşi olmasa da imza günü yapacağını öğrendim. Üstelik kendi imza günü için gelecek olan sevgili Hıfzı Topuz'un yanında. Aydın Boysan ve 70 yıllık kadim dostu, rakı arkadaşı yan yana. Büyük bir mutluluk ve "daha ne olsun" naraları eşliğinde ertesi günü iple çektim...

26 Mayıs 2012
Aydın Boysan içeri girdi. Hıfzı Bey tüm asaletiyle eski dostunu karşıladı, ayaküstü sohbet ettiler. Tam o sırada dayanamayıp kendisine hoşgeldiniz dedim, tokalaştık ve tanıştık. Heyecandan o kadar çok gülümsüyordum ki, sanırım bu yüzden o da bana bakıp gülmeye başladı. Hıfzı Topuz ile beraber yerlerine geçtiklerinde ise hoş bir sohbet sahne aldı. Öncesindeki sohbetlerimizden Hıfzı Bey, Aydın Boysan hayranlığımı bildiği için argo tabirle güzel bir orta yaptı bana. Sonrasında benim her fırsatta yanına gidip sohbet etmem; kitaplarını imzalatmam ve Superman Aydın Boysan çerçevem derken kendisiyle hayal bile edemeyeceğim bir yakınlık kurduk. O kadar ki, sürekli bana bakıp bakıp "sakın bir yere kaybolma" diedi. İnanın nispet olsun diye anlatmıyorum, öyle mutlu oldum ki günlerdir burada paylaşmamak için kendimi zor tuttum :)

Hatta tüm bunlar benim için öyle güzel ve unutulmaz anlardı ki, sırf bu yüzden empati yapıp, tek başına Aydın Boysan ile Hıfzı Topuz'u görmeye gelenlerin ve fotoğraf çekilme imkânı olmayanların gönüllü olarak fotoğraflarını çekip, akşamına mail adreslerine postaladım. (Bir yerden sonra beni yayınevi ya da belediyenin görevlisi sanmaya başlamıştı insanlar) O sırada da Aydın Boysan ile Hıfzı Bey  bana: " seninle beraber film çekelim " diye takılıyorlardı. (Bunu buradan açıklamam çok güç:))

 Üstadımız, Hıfzı Bey ve onların yakınlarıyla beraber konuşurken elbette konu şu meşhur rakı fasıllarına geldi. Baktım ki muhabbetimiz koyu, hemen fırsat bu fırsat diyerek rakı sofrası planlarına dahil olma ve onları dinleme hayalimden bahsettim. Bir de o meşhur balkonunda sohbet etme... Çok sıcak ve merak içerisinde kabul ettikleri programı, kendi favori meyhanelerini söylemek ve irtibat numaralarını vermekle yarı kesin hale getirmiş bulunduk.

Ve,
İşte en sevdiğim kısım: "O da gelecekse gelirim"
Bu organizasyonun sahibi olan Ataşehir Belediyesi'nin Halkla İlişkiler Koordinatörü  Zeynep Çetinkaya, teşekkür etmek için evine dönmek üzere olan Aydın Boysan'ı yakındaki bir mekana davet etti. O sırada üstad etrafına bakınırken anladım ki beni arıyor. Hemen yanına gittiğimde eliyle beni işaret etti ve dedi ki: " O da gelecekse gelirim"
Sizce de bu denli hayranı olduğunuz birinden bu muameleyi görmek çok gurur ve mutluluk verici değil mi?
Sonra mı?
Elbette onlarla beraber gittim. Üstad aç değildi, sadece kendine votka tonic söyledi, az buzlu. Oturduğumuz süre boyunca ve hayranlarının ziyaretlerinden arda kalan zamanlarda anılarından, bugünden ve yarına dair düşüncelerinden bahsetti bize. O konuştu, biz dinledik. Hatta bir ara sitem etti o meşhur çıkışıyla: "yahu sizde anlatsanıza biraz, hep ben konuşuyorum".

Derken her güzel şeyin olduğu gibi günün de sonu gelmişti. Arabasına kadar ona eşlik ettim. Kendisi özellikle  koluma girmek istedi. Sol değil, sağ kol! Çünkü  adab-ı muaşarete göre nazik bir bey kadını soluna almalıdır. Üstadımız öğretti.
Bu kola girme faslı da mutlu ediciydi ama arabaya varana kadar içimdeki minyon bedenimle onu taşıyamayıp da düşürme korkusunu size kelimelerle anlatamam. Bir kere tökezledi diye ömrümden ömür gitti resmen.

Alışveriş merkezinden çıkarken gözü cam küre şeklindeki tavana takıldı. Beğenmemiş ve anlamsız bulmuştu. Ne de olsa Cumhuriyet tarihinin en önemli mimarlarından biri, meslek hastalığı, gözünden hiçbir şey kaçmıyor. "Yahu, ne diye yapmışlar böyle bir şeyi, anlamadım gitti."

Arabasına vardık ve ona sıkıca sarıldım ama canını acıtma korkum olmasa sımsıkı sarılırdım...

Üstadımız giderken o tonton suratı ve gülüşüyle, büyük, küçük her karşılaştığı kişide yaptığı gibi son kez önünü ilikledi, hepimizi selamladı ve arabasına bindi. O saniyede aklımdan geçen şey ise: "kaldı mı bunlar gibi insanlar?" sorusu idi.

Ona dair kelimelerim şimdilik biterken, o güzel güne dair karelerle bırakıyorum sizi:


Hıfzı Topuz ve Aydın Boysan'ın karşılaşması





Dile kolay, 70 yıllık dostluk: Hıfzı Topuz & Aydın Boysan


Aydın Boysan,  Rakı Ansiklopedisi'ni imzalarken

" en iyi dilekler veeee hayranlıkla"*:)
kendisine dair küçük bir anekdot:  kitapları ziyan etmek ve okurunu üzmekten korktuğu için kitabı imzalamadan önce kişinin adını ve soyadını bir başka kağıda yazıyor, daha sonra okuruna kontrol ettirerek kitabı imzalıyor.



Burada diyor ki,
"Bak ben buraya ok çiziyorum, bir de Nini yazıyorum. Sana bakıyorum gibi olsun"


Bir dergi için verdiği bu poz elinde yokmuş. Diyor ki "nereden buldun sen bunu?" Dedim ki internetten.  
         " Bende yok, bana versene hanıma göstereyim bu halimi de azarlasın beni" dedi.  Ben de dedim ki elbette, veririm ama sadece sağdakini, çünkü soldaki imzaladınız^^  Sevinerek aldı dergi kapağı olanını, ben de eve dönerken yenisini çıkarttırdım kendime:) Çocuk gibi tatlı. Sonuçta o da mutlu oldu ben de.

Aydın Boysan ve Zeynep Hanım

işte kaçınılmaz son!
Sarılmak isteyince sarılırım,
bunu az çok anımsıyorsunuzdur
  Şafak Pavey maceramdan^^



Hıfzı Topuz hakkındaki yazım için buraya tıklayabilirsin

unutmadan, bir de eskiden, onu anarak yazdığım şiirim var:  "Benim Rakı Sofram"